NE GÜNLERDİ BEEEEE
NE GÜZEL GÜNLERDİ, NE GÜZEL YILLARDI HEY GİDİ HEY.
Eskiden köy çok kalabalıkdı. Bizim köyü dünyanın en büyük şehri sanırdım.
Ne güzel yıllardı. Kimler yokdu ki, Kimi sayayım. Tıs lambası ışığında ders çalışıyorduk. Anam döşşek yüzünden artan mavi renkli bezden bana çanta dikmişti. Kulpuda vardı. Boynuma geçiriyordum. Silgiyi iple delip boynumuza takıyoduk. Silgi bulamadığımız zaman kara lastiğin topuğundan silgi kesiyorduk. O da silerken defteri simsiyah yapıyodu. Kalemi zor bulurduk, Defterlerimiz samandan yapılmıştı. Sarı sarı sayfaları vardı. Ayazlı kış gecelerinde masallar anlatılır metel satardık.
*** Tenükede mısır kavrulurdu. Dünyadan habersiz bu köyün insanları cefalı ve vefalıydı. Asker mektuplarını okurduk. Asker karşılama vardı. Gurbetlik vardı. Gurbet türküleri vardı. Bu yoksul yaşayan insanlar bizim anamız, bizim bacımızdı. çay bulamaz ayva yaprağını veya çalusunu kırıp kaynatır çay içerdik. Doktor yok, ilaç yok. Sebze yok, çay, şeker yok, radyo yok, atlet yok göynek dikerlerdi. İri tuzlar el değirmeninde çekiyolardı.
Kendi halımızı, kendi çulumuzu, kendi, cecimimizi kendimiz dokurduk. Kendi Çuvalımızı kendimiz dokur dikerdik. Halı, çul, cecim, tahta iskembi almak için taksitler yapmazdık.
Sabah kahvaltısı, peynir zeytin kim biliyordu, kim yiyorduki. Üç bacaklı sacıyak üstüne sabah ezanında pişen toyga çorbası yerdik. Sabah 6 de kalkar Faravgadan bayıryolun başından yaya Taşovaya giderledi. Sabah ayazı soğuk soğuk yüzümüze vururdu.
*** Orak zamanı binbir çileyle saplar çekilir. harman sürülürdü. harman önce sulanırdi. tozmasın diye. Sap saçılır düvenle bir ay sürerdi harman. İş zamanı banyo yapmayı bile unuturdu bu köyün insanları. Karasabanla çit sürerken misir çöreği ile ekşi çalkaması yenirdi tarlalarda.
***
Harman akşam üzeri yabayla aktarılırdı. saplar dövülünce toplanırdı. som savrulması için rüzgar esmesi şart. Som savrulur dene gözerden halburdan geçirilirdi.
*** Gözer üstü deneye malama (gübür) denirdi. İçinde ezilmemiş kelleler vardı. Onu çamaşur tokacıyla dövüp tavuklara yem çıkardı.
*** Sıyırguyla saman toplanır samallığa iri yabayla atılırdı. Samanı çiğnemek lazım. Armut elma koyuyoruz içine kışın saman alırken çıkıyordu.
Sap kagnıları gıcırdyarak geliyo bayıryolun başından. Sanki bağrı yanık dertli türküler söyleyen feryadı figan eden adam.
En güzel yığını Topalların Sarı Memet yığardı.
Molla Salifin evi tüp patlamış yanmıştı.
*** Gartlak Mısta bi düzgün yığın yığamıyo illa yığına cerek dayıyo.
*Kermaların Memedin oğlu Kadir dayıya ilk olarak gazi ünvanıyla maaş bağlamışlar. Biz çocuğuz maaşın ne olduğunu bilmiyoruz neresine bağlamışlar diye adamın heryerine bakıyorum.
Düğünlerde yiğitbaşı Kısmet abi Kısmet abi çok gözel uzun hava söylüyor, müziğinide ağzıyla yapıyo. Yemek işerini Ketip Abdullaynan, Fezanın üsüyünün Baatdün dayı yapıyo. Yemek kazanlarının başında gerivarın lan kazana düşeceksiniz diye çocukları kovuyo. Şimdi Düğün yemekleri ve diğer işlerde Nevzat Hoca yetişti. Topal Kaya çok gözel zurna çalıyo, Ahmet dayı davul çalarak arkasından koşuyo. Necaatdün dayı Cinbürükde şakrabanlık yaparak bir köyü ağzına bakıdıyo, güldürüyo. Kel Alişen karadaşda oturuyor öyle. Musa Çavuş Gogunun evinin altında sırtını güneşe vermiş oturuyo. Bekir dayı setenin dibinde başında punarda sefer dayıynan iki laf ediyo. Ketip Abdullaynan, Kamil dayı, Kıllı Akgül dayı bakkal açmış, sepet koltuğunda içne öteberi koymuş yumurta toplamak için evleri geziyo.
*** Harmanlara çerçiciler geliyo incik boncuk satıyor yumurtayla düdük satıyor. Fezanın Üsüyün dayı Horozlu şeker satıyo. Düğünlerde gelinin yanında dünüşü denen kadınlar var siyah giyinmişler at sürüyolar. Sepetlüden Topal KAYA eyi yanyol gaydesi çalıyo. Kızılcalandan Ahmet esen çok güzel zurna çalıyo. Zurnayı bırakıp zilleri takıp arada bi güzel oynuyo. Kendisine zilli Ahmet diyola.
Niksardan Fidayet usta, Necdet abinin düğününe iki zurna iki davulcuyla geldi. Tek eliyle zurna çalıyo, bir eliyle de hoş geldin diyenlerle tokalaşıyor.
Muhacir İrbam Kömüş boynuzu takmış içinde çabuttan fırça ve yoğurt var. Kağnının arkasına takmış. Yoğurt sürünce mazu çocuk gibi ağlıyo.
Rampa inerken kağnı zor durdurulur kağnını önündeki adam ayaklarıyla dayanacak öğendereyi iki öküzünde burnuna vurarak fren yapmayı sağlamak zorunda. Arka bocurga tarafına insanlar biniyo. oklu olmasın diye.
Akşam evlerden sesler geliyo soluk ışıkların gölgesinde yemekler yeniyo. Herkes yorgun. Hava sıcak ve de ağır .
** Gürcü Abdulla yiğitliğiyle anılyo. Tomak Ahmed’ e pirinçlikteki gavlağanın altında yıldırım düşüyo, ölüyo, salınan köye getiriliyo, lastik ayakkabıları saldan görünüyo.
Çete Hacıahmet böyük babam Harmancuk yaylasında tütün sarmak için kağıdı bitiyo, kağıt 2 buçuk lirayı ortadan ikiye bölüyo, iki siğara yapıp içiyo.
İlk Olarak Hacıahmet böyükbabam tavuğun bacağını sap göceği ile bağlayıp alçıya alıyo, tavuk bir müddet sonra ayağı ey oluyo ve ilk köyde ortopedi doktoru olarak tarihe geçiyo.
Harmancuk yaylasından Saadet ŞİMŞEK abim oduna gediyo, eşek canını sıkınca, vuruyor baltanın dikmüsünü, eşek Kallık deresine yuvarlanıyo, ölüyo, Palanı öteki eşeğe yükleyip geliyor.
Saadet abim, gine Kömüş gütmeye gediyo, balağa kızınca daşı atmasıyla balağın bacağı kırılıyor.
Orak zamanı köy çok telaşalı, birbirlerine değüşük gidiyolar, ekin biçerken beş altı kişi sıra olup geviş e gidiyo. alalım atalım diyolar türküler bağırmalar geliyo tarlalardan. Bağcılar arkadan bağlıyarak gidiyo. Ellerine çakır tiken batıyo. Ağacın dibinde kazanda pahlalu misir çorbası pişiyor. Çocuklar ipten salıncakta uyuyor. Orak sesleri şangır şungur ses geliyo. En iyi oraklar ladikte şeref cemal dandik kardeşler yazıyo, orağın sapında... mola verilince tabakadan tütünler sarılıyor. Oraklar bileniyor.
Dişi ağrıyan Sefer dayının kayalıya gidiyor. Oda setenin dibine yatırıp bağırtarak diş çekiyo.
Kel İrbamın gelini Emine abu kolu çıkanların kolunu çakdırmadan yerine getiriyo, Kermaların memedin karısı göz den diliyle çöp alıyo.
***Abdulla Paşanın Kadirin oğlu Necmi dayım her türlü tüfek ve tabanca tamir ediyo.
Ev yaptıran Köyde Davutların üşüyün ile Kel Salifi buluyor. Duvar ustası arayan Ketip Abdulla emmimi buluyor. Ketip Abdulla duvar ustası.
Bale Davudun Memet emmim bu işi Abdulla emmimden öğrendi. Şimdi birinci daş duvar ustası oldu.
Muhacir Kamilinen Kıllı Akgül dayı tikan işletiyor. Yumurtaları topluyo, Daşuvada satıyo. Memet çavuş her zamanki gibi lacivert ceketini giymiş, kibar kibar yürüyor. Yüzünde yara çıkan kamişli yatağa gidip yüzüne çamur sürüyo. Üsüyün ağaların üşüyün Dayı kışın nasıl geçeceğini biliyor. Busene pelit kozağı çok kar çok yağacak diyo…
Eski muhtarlardan Kazım dayının Hasan ağa sarı Fiyat motur alıyo. Kamillerin Davut Faravgada çift sürerken motoru deviriyor, köylü gidip taşınan motorun kafasını gözünü kırıyo. Davut dayı vefat ediyo.
Köyde doğum işlerinde ebe Muttalip dayımın karısı Şeker hala bakıyor.
Öküzlere eşeklere nal işini Kel salif yapıyo. Köyün altında gara Nurinin değirmeni bide Böyük mezelliğin ilerisinde Köyağasigilin İsmailin değirmeni var. Külde kömbe yapıyor. ***** Köye 1978 yılında elektirik gelince gara Nuri dayı köye ateş darmeni yaptırdı.
*** Şalak Dayı Delükdepenin böğrüne üzüm teveği dikdi. Bir sene sonra kurudu.
Zudaylu ebenin oğlu Dursun abi genç yaşta hastalanıyor, ölüyo. Bide Memet çavuşun oğlu ve Kelirbamların İsmail genç yaşta ölüyo. Anası Emine abu gözünden sicim gibi yaş dökülüyo…
*** YÜREKLERDEKİ DERİN SEVDA İŞTE ARPADERESİ
Sündüz ebem sergüde deneye konan kuşlara Molla Salifin ambarını görmüyonuzmu diye bağırıyo...
İlk kadrolu İmam Galluklu Havus emmi bizim köye gelmiş, Hocanın üstününü kilitlemişle, Saadet abim hocayı Kur’ an okutmaya çağırmaya gedince Camiye görmüş Hocayı kurtarmış.
Eski Hocalar, Öküzsüz araba çıkacak, gökyüzünde uçacağız. İnce bacaklı sol gözü hafif ama gözlü bi adam gelecek Türkiyeyi kurtaracak Diye Atatürkü söylüyorlarmış..... Dedem diyorduki peşinden bi sürü çocuk hopluyoruz hani uçmuyok ya diyorlarmış. Alimlerden duyduğunu anlatıyormuş
*** Bayramlarda tahtambul kuruyolar, Hüsne ememin bostanındaki cevize. Köy o zaman kalabalık. Bizi okuyo diye seviniyorlar. Irza dayım çok seviniyor.
***
Köy adına Radyo alınıyo, Kahveye konuluyo, Br kişi açıp kapıyo, başkasına elletmiyorlar. Radyonun arkasındaki deliklerden içeri bakıyorum. Bunun içine adamın ancak kafası girer. Sadece kafa nasıl konuşurki diye düşünüyom. Bir aklım içinde adam var diyor.
Dedimya bu köy ayrı bir dünya gibi.
Hayalleri,yemekleri, okumuşu, cahili ile özel bir köy. Arpaderesi köyü. Arpaderelilerin ne yapacağını önceden kestiremezsiniz.
***Eğer bilmedikleri bişey varsa onu halletmeden uyku uyumazlar. Senin ne tarafa yattığını bilirler Çoktan ölçmüşler biçmişlerdir. Senin haberin yok. Bu köyü gavurlarda bozamamış. Çete olup dağlara çıkmış böyükleri. Sona Devlet Harmancuğu satmış, bizim köylülerde çulu, cecimi satarak elinde avucunda ne varsa satmışlar Harmancuğu ve tapusunu almışlar.
Tarihini unuttum 72 olabilir bi kış günü okula gidiyoruz … Lapa lapa duman gibi kar yağıyo..
Okulun önünde İrbam Hoca bizi bekliyo, helmi dayı okul hademesi. Elimizde bir tane sobalık odun, sırtımızda çapuldan dikilmiş çanta, Tenefüse çıkıyoruz, helmi dayı süt kynatmış, Amerikan yardımı, sırasıyla köyde okulun ekmeğini pişirmişler. Akçe ekmek sıcacık. Sütle ekmek güzel gidiyor.
Seçim var...Caminin önünde anavatan partisi adayı .konuşuyor. Herkes dinliyor.. Partinin amblemi arı...
Adam soracağınız bişey varmı diyor.. halamaz Salif dayının Halis bağırıyo: Aru bizi sokarsa nolacak... Adam cevap veremiyo.. bi saattir boş konuşmuş gibi şaşırıyor... sokmaz diyo yavaşca.
Kara Ali dayının karısı Abum delük depede elinde kötek kömüş güdüyo. Bende yanında Kömüş güdüyom. Hadi kömşleri çevir diyo, daha 12-13 yaşındayım koşup çeviriyom, Elimin köteği Ahmet sağol diyo. Köyde kavçuk ayakkabı sadece Kara Ali dayıda var. Peşinde koşturuyoruz. Bana ver diye. Bedrettin ATALAY aldı. Kuş lastiğini yapmış Ali dayıya veriyor. Ali dayı kuş lastiğini bilmiyor. Nasıl atılacağını hiç bilmiyor. Taşı lastiğin arkasındaki bölüme koydu çatalı alnına doğru tuttu. Lastiği gerip bırakmasıyla kuş lastikden çıkan taş KaraAli dayının alnına çarptı. Kıyamet koptu.
**** Faravgada kömüş güdüyok, Karaali, hakkı emmi var, Adil dayının irbam var. Yıl 1976 bazılarıda inek güdüyo. Köyün çoğu faravgada öğlen olunca ırmak gıyısına indürüyok malları, Irmak gıyısında eğlence çok. Mal gütmeyenler bile köyde sıkılıp ırmak gıyısında toplanıyo.
Nurinin daarmenini geçince ırmak gııyısında kıyısındaki kavakların dibine eteş yakduk, ekmek yiyecok. Herkez ekmeğini çıkarıp üst üste koyuyoruz. Ağzında somak tıkalı katık şişemizde var... Koşa koşa oda yağı çıkmış şişede. Bazılarımızda tasa yoğurt koymuşlar. Ağzına çaput bağlayıp ipten filelere yoğurt tasını ters çevirip yoğurdun suyu akmış, yoğurt tasda peynir gibi olmuş.
Ekmekleri çıkarttık. kimi mayalı ekmeği, kimi şaplak, kimi işkeve. Kimi hamursuz. Ortaya koyuyoruz. Siyez, garuklu, arpa ekmeği, buğday ekmeği var. Ekmekleri süzme yoğurda daldurduk çok da datluymuş.
*** Seferberlik ilanında (1913) köyümüzden Balkan Harbi ve peşinden Birinci Dünya savaşının başlamasıyla 110 kişi cepheye çağrılmış. bunlardan 104 ü gelmemiş sadece 6 kişi köye geri dönmüştür. Köy açlık ve kıtlık olmuş. Seferberlikte köyün çoğu Askere gitmiş bekle ki dönsünler.
**
Derlerdi ki köyün en zengini Molla Salif imiş... İlk Hacca giden de o. Bayramlarda Camiden bayram Namazından çıkınca en öne duruyor sıranın çocuklara sarı sarı 5- 10 kuruş dağıtıyordu.
(*** )1969 yaz tatili köydeyiz bizim tavuklara hastalık gelmiş hiç yumurta yok evde. Elime sahan aldım Bakkalcı Muhacirkamil dayı gittim. Yımırta alacam dedim Bakkalcı Muhacirkamil dayı para getü al diyor. Yımırta alamadan eve geldim....
Bacımın ve benim matematik kitabındaki para resimlerini kestim. pekmezle yapıştırdım.... aha getüdüm para dedim... Kamildayı parayı aldı. Kaçyumurta oluyo dediler. 30 dedim sahanı doldudum eve geldim..
*** Böyükler muhtarlık yapıyor, Hükümette veya karakolda işini yapıyor. Bunalan muhtara geliyor...
Ebemin dort kız diye bi kız çocuğunu yukarı salda mal güderken obalu, sepetlülü çobanlar kovalamış. Korkudan ödü büyüyen çocuğu ebem ev yaptırırken babadireğini (çatının ortasındaki direk) diktük dort kızcuvazım öldü diyodu.....
Askerliğini dışarda yapan ve başka illeri görenler özellikle Istanbula getmişler. Herkes Almanyaya giderken bizim köylülerde Istanbulu Almanya zannetmişler. Çöte dedem Hacıahmet derdiki Istanbul danacı ağereği gibi cız dutan Istanbula kaçıyo derdi. Selahattin ATALAY, İreşit Dayının İrbam, Tombulların Dursun Dayı, Adil dayının Adem abi, Bostancı Bekirin Mustafa, Istanbula yerleşmişler.
Onun peşinden köyün hepsi Istanbula iş umuduyla göç etmişlerdir. Olmuş Istanbul böyük bir ARPADERESİ
Eskiden köylülerimiz yemen çöllerinde savaşa katılmış 4 sene sonra gelmiş. Parlayan taşları su zannedip koşuyorlarmış... Sıcaktan ayakları pişmiş potinin önünü kesmiş askerler. İskarpit hastalığı olmuş, yemen de HUŞ dağı askerlerimize mezar olmuştur...Bugün söylenen burası muştur yolu yokuştur türküsü....
Burası HUŞ tur yolu yokuştur diye doğrusu söylenmeli.
* Taşovada yolaçanlı Kamil ağa dereköylü ve diğer köylerden zenginler varmış. Arpaderesinden de Molla salif varmış.
*** Kış gelmeden önce ağaçların çatal yerine pelit yaprağı destelenir yığma yığarlardı. Dağda ufak davarı olan herkezin yığması vardı. Kışın kurumuş yeşil yapraklı dallar sırtta eve getirilir ağılda verilirdi, koyun ve keçiler yaprakları kıpır kıpır yerdi. Yığma çalusu da fırında ekmek pişirmeye yarardı.... Yaprağa tuzlu suyu süpürgeyle seperseniz daha iştahlı yerlerdi hayvanlar.... Çıkrıkta yünden iplikler eğrilirdi, yünler önce yün tarağında taranırdı. Evin iplik ihtiyacı çıkardı... Çul dokuyacak kadınlar bu ipleri yumak yapardı, yumağa çile denirdi.... Renkli yumaklar olurdu.... Bostanların kıyısına kendir ekilir kendirden büyükbaş hayvanlara yular yaparlardı. Yuların ipi kevük denen ağaçtan çatal ile eğirirlerdi... Düğünlerde güyevü (damat) heybesi dokurlardı, püsküllü ve kenarları boncukluydu heybenin.... Misir ve buğday aşlığı el değirmeninde çekiliyordu... Ekmek konulan beze ekmek dastarı denirdi..
*** Doktoru,ilacı olmayan bu köyde eskiden kar yağar yollar kapanırdı.6 ay uğultulu kış gecelerinde ocakta beklik yanardı(kalın pelit odunu). Uzak diyarların ve seferberlik hikayelerinin hayallerini kurardık.
Asker anılarını dinlerdik. Radyo olmadığı için herşeyden habersiz yaşardı bu insanlar... İlacını da kendisi yapardı. Ağrıyan yere yağda kavrulmuş çöpür (keçi kılı)sarılırdı, Gözüne ağ inen malların gözüne cam dövülür toz haline gelince kağıt borudan gözüne üflenirdi. Ayağına paslı çivi batınca közün üzerinde inek yağı yakılır isine tutulurdu. Koyunlar hasta olunca kan tutmuş derler kulağını keserler kan akıtırlardı. Yaralara yağlı katıran sürülürdü, Hıdrellez günü ot yolunmazdı damarlarımız kurur diye. Martaval bakırına su konur herkes içine bişey atar. Dilek tutulur. Suda kimin eşyasına rasgelirse onun kaderine sayılırdı....
Ekin biçenler aviyet için koluna desteyi kor size doğru uzatırdı. para verceksiniz. Evlere yıldırım düşmesin diye Meşegöbeği çakılırdı... Kırmızı giyme şimşek yalar derlerdi... Şimşek çakınca SÜPHANALLAH. gök gürleyince TEKBİR getirirdik..
İt (köpek)uluması, baykuş ötmesi ve önünden karakedi geçmesi uğursuzlık sayılırdı... Köpek uluyunca cenaze olacak derlerdi... Evde ıslık çalma fare çoğalır derlerdi... Boş beşiği sallamakta uğursuzluktur, Ateşe tuz atmak ta günahtı... Yağmur yağmayınca gurbayı tutup harbula bağlayıp kafasının üstünde çocuklar toplaşıp gezerdi. Çocuklar ev ev dolaşır yiyecek toplar bir evde onu yerlerdi. Yağ yağ yamur, Teknede hamur, sicim gibi yağmur derlerdi.
Evin önüne gelen çocuklar hep bir ağızdan ....Hay kayısı kayısı, dibine düşer eyisi, yağ olmazsa bal olsun, kadingeler sağolsun, yumurta verenin oğlu olsun, yağverenin kızı olsun, Hiç vermeyenin domuzdan çocuğu olsuuun. Amiiiin...derlerdi..
Dolu yağarken Allahım rızkımızı kesme manasında evin önüne ağaç kaşuk, sacırak, atılırdı....
Çocuk ayağını sürürse eve misafir gelecek derlerdi... Çıban olan yere haşlanmış soğan sararlardı... Yangunu ateşi olan hastaların ayağının altına acuk eşisi sürerlerdi..
Hasta çocukları sırtında geydoğan tekkesine götürürlerdi...aniden sararan bebekler kuş çaluğu oldu veya aydan aldı derlerdi....
İnek buzalayınca ağuz pişirilir komşulara dağıtılırdı...Kadınlar erkeğin önünden geçmezdi..Cenaze yıkanırken su selası verilirdi...acıklıydı herkes ağlardı...ilahi gibi iki veya tek kişi söylerdi..
Murat Hoca en iyi su selası verirdi...Yükümü vurdular ardıma sürdüler sırata doğru sıratı tez geç dediler geçtim ağlayu,ağlayu. Kara yerler kalın olur kazdukça derin olur..... diye başlardı su selası..
*** Orta Karadeniz Canik dağları üzerinde kurulu bu yörenin yemekleri de farklı...ekmek olarak mayalekmek, işkeve, misir ekmeği, güdül, süremeç(taş kızdırılıp hamur üstüne yayılır taşın arkasına tekne evşünü dayanır ateşin karşısında pişer tadı çok farklıdır) şaplak, cızlak, fırın ekmeği pişirilir. Yemek olarak; Toyka çorbası, gendürme(keşkek), misir çorbası, kara çorba, un çorbası, misir hellesi, kara helle, pancar aktarması, sarımsaklu pahla, erüklü çorba, zovallı çorba, mıklama, hostil (patates)yahnisi, kelem çorbası, kelem pancarı, ekmek aşı, aş çorbası, sarımsaklu aş, töngel ezmesi, mivrik, buğday çorbası, yerpancarı, aşlıklu kabak, 0kabak dilimi-kül gömmesi (çörek)-eğşi çalkaması-hoşaf-akıtma ekmeği-dönderme (mayasız hamurdan)-Bişi (mayalı hamurdan)-cimcik aşı-galduruk dolması-kabuklu pahla. misir aşlığından yapılan naneli misir toyka çorbası, aşluklu sirkem aktarması. Köyümüze ait bellibaşlı yemek çeşitleridir
*** Her ne edersen kendine edersin derlerya yöremizde TİLTAN karı varmış... Gavurlarla iyi olduğumuz zamanlarda köyde onun oraya harmancuktan iki gavur gelmiş, yemek yemişler, evel açlık varmış. Tiltan karı hamur yuğurmuş gavurlara ekmek pişirip torbalarına koyacakmış, Hamurun içine göztaşı katmış, zehirlesin diye. Onlar ekmeği alıp köyden yukarı çıkınca yolda askerden dönen Tiltan karının oğluna raslamışla. Oğlu olduğunu gavurlar bilmiyo asker acıktım deyince ekmek vermişler. Eve gelince Tiltan karınınoğlu ölmüş. O ndan sonra Tiltan karının iki lafından biri Kim ne ederse kendine eder diye söylenip duruyormuş.
***Köyümüz ve çevresi adete rum çetelerin çıynak yeri olmuş halka korku salmışlardır. Etrafa saldırıp, Türklere eza cefa yapıyorlarmış, Arpaderesi, Tekelüze, Harmancuk ve çevre köylere rum çeteleri; köyleri ve ektikleri ekin tarlalarını yakıp, yığınları eteşe veriyorlarmış. Arkalarına hangi gücü aldıysalar azmışlar. Bu kadar terbiyesiz ve şımarık olmuş rum çeteleri. Bölgedeki yerli Türklerde bir araya gelerek çete kurup dağlara çıkmış rum çetelerinin önünü kesip zalımlıklarını durdurmak için canını dişine dakmışlar. Teleüzeli akrabamız Cinakgül dayıdan duydum. Yaşlı haliyle rum savaşını anlatıyodu. Tek başımayım. Harmancukda rum çetesinden birini gördüm. Canımı zor kurtardım diyodu. Hani Bizim sülaleyede Çöteler demişle ya. Oda ayrı bir konu.
**Birde bu Köyün Tarihçesine Kısaca Göz Atalım **
Arpaderesi Erbaa’ ya bağlı idi. Yemişen ilçe olup Taşova adını alınca Bizim köyüde Taşova’ ya bağladılar. Emme biz biraz daha geri gidelim.
Yöremiz İsa peygamber doğmadan yani milattan (M:Ö:) 3000 yıl önce boştu..... 2000 li yıllarda yani 2011 tarihinden 4011 yıl önce Hitit (ETİ) devleti ve imparatorluğu sınırları içinde kaldı... Başkentleri Çorum-Alacahöyük tü....
Yine M.Ö.1200-546 yılları arası Asurlular, Persler ve 395 ten sonra Bizans İmparatorluğu içinde yer aldı...Orta Asyadan gelen Oğuz türkleri yani selçukluların 1071 de Malazgirt ovasında Bizansları yenmesiyle kapılar Türklere açılmış oldu...Anadolu selçukluları adını alan bu türkler ve beylikler döneminde Taşova ve yöresi ERETNA (1335-1393) Devletinin himayesinde kaldı. TÜRKLER (.751 talas savaşı ile müslüman olmuşlar ve Anadoluya müslüman olarak girmişlerdir) Harmancukda bulunan mezarlık büyük ihtimalle Eretna devleti himayesinde kaldığı döneme aittir.....
Yıldırım Bayezit Anadoluda birlik sağlamak için dağınık vaziyette kurulan beylik ve devletleri osmanlı devletine bağladı...ve Eretna devletine son verdi. Milattan sonra yani İsa Peygamberin doğumundan sonra 1393 te......
***Beylikler döneminde Trabzonda bulunan Rum Pontus Krallığı Karlık ve çevresini haritalarında gösterrmişlerdir.....Niksar başkent olmak üzere kurulan Danişmentliler (1072-1180) ve Melikşah döneminde Halkın eğitilmesi için gönül dostu şeyhler tekkelerde din eğitimi vermişler... Köyümüzdeki tekke 80 yıl kurban bağışları ile çevrenin yardımı ile yaşamış insanlara irşat görevini yapmıştır.... Harmancuk ve Karagavurları iyice kendilerine mal eden rumlar Kilise yapmaya başlıyacakları sırada İngilizler Osmanlının madenlerini sömürmek için kendi piyonları yunanlıları kışkırdarak İzmire çıkardılar ve Kurtuluş Savaşı ve Rum bozgunluğu böylece başlamış oldu.....
Rumlar silah desteğini Merzifonda bulunan Amerikan koleji okul binasının alt ve bodrum katına stok edilmiş mühimmattan alıyordu... Harmancuk yaylası Rum köyüdür. Rumlar Çevre köylere 1 Eylül 1921 de baskınlar yaparlar. Atlı 52 eşkiya buradan temin edilen silahlarla çevrede güç gösterisi yapmışlardır... Hatta cobu deresindeki çatışma 2 gün sürmüş ve bir teğmen rumlar tarafından vurulmuştur, uzun hikaye burada keselim.
**ARPADERESİ Ruhumda hüzünlü şarkı, çocukluğumun puslu günleri Gittikçe uzaklaşıyor bende Köyümde Şekersiz, çaysız, yağsız günler Görkemli dağlar oturmuşlar sessiz Çıt yok, Sadece Bulutlar ve uçaklar geçer tepemden uğultuyla esen rüzgar, Mozart bestesi gibi, Beni alır götürür uzaklara. Seferberlik hikayeleri gibi yaralar. Pazartesi Daşova’ nın haftası Gerçi şimdi Perşembe gününe aldılar emme, Babam akça ekmek getürecek Boyalı şeker ve Bir şişe gazyağı Kerpeten resimli sabunları, Anam ipe dizip bacabaşına asıyor, Kurusun tez tükenmesin, Sabun geldi ya, Hele şükür kil ile çimmeyeceğiz, Küllü su sırtımı yakıyordu yunnakta, Meğer medeni dünya seyrediyormuş beni.
* Bu köyün insanları, özellikle anaları çok vefakardır. Bayramlar gelir. Yılbaşı gelir, düğünler olur. Hiç biri kocasına yeni bişey al diye surat yapmaz. Bu Anadolu kadının vefasıdır. Onların ne yaşları bellidir ne de yaş günleri vardır. Punarda çamaşur yıkamakten soğuk almışlardır çoğunun bacaklarında romatizma vardır. Kış yaz tokaçla suyun içinde gevsü (çamaşır) yumaktan hepsi hastalık kapmıştır.
*Bir çiledir yaşam buralarda, tenükeye küllü su tutacaksınız, gevsü kazanında çamaşırları kaynatacaksınız, sopayla tek tek çıkarıp küllü su dökerek tokaçla yuyacaksınız. Çok kirli ise iki kere kazana atacaksınız.
Evin adamı eğer sabun aldıysa sabun süreceksiniz. O sabunlar üzerinde kerpeten resmi olan ucuz sabunlar İpe dizip sabunu bacabaşına asıyolar ki kurusun tez tükenmesin. Herşey uzak, pazar uzak bu köye, bitince nasıl alınacak, söküğü dikmek için kelep ipvar. Karalastik giyiyor kadınlar. Önük dokuyolar, çul dokuyolar. Faravgada bi ot var siyah çıkıyo rengi onunla önükleri boyuyolar.
Öküzlerin alnına boncuk örüyolar, kışlık hoşaf atıyolar fırınlara, komposto için, sergüde bulgur ve kabuklu pahla kurutuyorlar, tarana buluyolar velhasıl her iş anaya bakıyor. Bebekler takta beşikte yatıyor. Altına höllük denen toprak koyuyorlar. Toprağı taşı kızdırıp üstünde ısıtıyorlar. Bebek üşümesin. Tarlada ve evde ılıncak kuruyorlar, çocuğu yatırıp sallayınca çocuk kolay uyuyo.
Ahırı temizlemek, petnüye saman dökmek inekleri sağmak, Kömüşleri, inekleri punarın petnüsünde sulamak, ekmek pişirmek, çöplük bulaşık, bakırları koluna takıp su getümek, tarlada çalışmak, çocuk böyütmek, her iş analara bakıyor. Onun için anaların hakkı ödenmez demişler herhalde.
Özellikle bizim köyün anaları, bunca zahmetin içinde birde yokluk girince çok zordur yaşamak. Çaya şeker bulamayıp pekmez kattığımız, yaz günü katık yok misir çorbasına eeşi kattığımız günler vardı. Birde benim Kızamıkdan ölen şeker halamın yüzünü sıvazlayarak çocuğun başından çaputdan şapkasını çıkarıp, bu çocuk ölmüş dediği Babayiğit Kadir diye gardaşım vardı. Onun ölümünden 5- 6 ay sonra doğan erkek gardaşıma Ölen Kadirin adını koyduk. Hala o ilk kadiri özlüyom.
Yaşlı ebelerimiz, her hastalığa kendine göre ilaçlar yapardı. karnım ağrıyo diyerek ölürlerdi hastalar. Dahiliye, üroloji, Genel Cerrahi, Gastroloji, Kulak burun bölümleri yokdu. Çoğu evde şeker yoktu. Kış günü bakırda sular donar, üstünden buzu kırıp içerdik. Vehasıl bir çiledir yaşam, ama herkes mutludur.
Ben en güzel uykularımı köyümde uyudum. Ana gibi yar bağdat gibi diyar olmaz. Doğru bir söz değilmi?